12 Mart 2017 Pazar


”Hayatında hep şeker oldu.
Çayı, kahveyi şekersiz içmedin.
Kahvaltıya reçelsiz ve çikolatasız oturmadın.

Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun.

İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyve sularını kiloyla içtin.
İçinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin.

Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin.
Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun ama durmadın.
Palm yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın.

tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.

Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın.
hazır almak kolayına geldi.

pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
Sentetik diş fırçasını bile ağzına soktun. oda yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin.
bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün.

Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücud ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın.

çamaşırlarını borax ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.

Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin.

deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hemde tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
Gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın.

her gün bu dahada iyi diye pazarlanan o şampuan duş jeli zehirleriyle saçını yıkadın.
Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine,temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin.

o su buharlaştıkça soludun akciğer kanseri oldun.

Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın.
bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun.

(o kadar kandırıldınki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın)
Yaşamını mahveden büyük şehirde egzost solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.

Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. radyoaktif olan wifi vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarıda kucağından indirmedin.

Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin.
Kandırıldın ve adına da “doğal beslenme” dedin.

Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalar kaplı kaplarda pişirdin yedin.

en önemlisi mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları yediğini unuttun.

Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.

Fastfood un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, 3 katlı burgerleri yuvarlıyordun.

Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.

Soba yı attın evine klima soktun. Sürekli üreyen mikropları soludun
Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
Ve sonuç açık;

Sene 2017 Sokaktaki her 10 kişiden 3 ü kanser.

http://muhammedi-islam.blogspot.com.tr/?m=1


6 Mart 2017 Pazartesi

Başkanlık Sistemi Niçin Gerekli? . Peki, bu sorunların sebepleri neler? Sorunların sebeplerini anlarsak, ihtiyacımız olan “çareyi” de bulabiliriz. Peki, çare ne? Bunun için Başkanlık Sistemi'ni inşa edecek gayreti ortaya koymalıyız…Hangi liderler başkanlık sistemine destek verdi



 Ülkemiz iyi durumda değildi ! Terör, savaş, ekonomide kötü gidişat ve hukuk devletinde Fetöden tehlikeli gizli gerilemeler vardı.

Halkımız şimdiye kadar fişlenmiş ,Koalisyonlarla , hayat pahalılığı ezmiş, işsizlik rekor seviyelerine çıkmıştı

Tüm bunlara ek olarak, hiç olmadığımız kadar darbeler  tehlikesindeydik...

Neden başkanlık sistemi?




Neden Başkanlık Sistemi? 

|| Seni BAŞKAN yapacağız!!! (EVET)








Çocuklarımıza bırakacağımız tek kalıcı miras: EVET Tarihin doğru tarafında yer almış olmaktır. Onlara borcumuz, 16 Nisan’da DOĞRU kararı vermektir.

- Yeni anayasa teklifi ile başkanlık sistemi ile

Meclis güçlenecek

- Yeni anayasa teklifi ile cumhurbaşkanının yeni yetkileri neler olacak: Ne değişecek?

- Yeni anayasa teklifi istikrar getirecek mi?

- Yeni anayasa teklifi koalisyonları önleyecek mi?

- Yeni anayasa teklifi 2 partili sistemi getirecek mi: Küçük partiler yok olacak mı?

- Yeni anayasa teklifi Türkiye’de federasyona yol açar mı?

- Yeni anayasa teklifinin ekonomimize etkileri neler olacak?

- Yeni anayasa teklifi teröre çare olacak mı?

- Yeni anayasa teklifinin yargıya etkileri neler olacak?

- Partili cumhurbaşkanı doğru karar mı: Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bunu gerekli kıldı mı?

- Dünyadaki tecrübeler bize neler öğretiyor?

· Başkanlık sultanlık mıdır?

· Başkanlık diktatörlük müdür?

· Başkanlık ideal bir yönetim tarzı mıdır?

· Başkanlık sistemi Türkiyeye uyar mı?

Parlamenter rejim, bizce artık tarihî misyonunu tamamlamıştır. Nitekim, dünyanın hiçbir bölgesinde bu sistem kitaplarda yer alan şekliyle uygulanamamaktadır.

ABD'de yıllardır uygulanan ve tüm dünyada 'Başkanlık sistemi' olarak adlandırılan modelin asıl adı, 'Kongre Hükümeti'dir. Bu modelde eyalet sistemi ve tam başkanlık uygulaması vardır. Benim yıllardır üzerinde çalıştığım model, ABD'deki sistemden farklı. Bir akademisyen olarak, Fransa'daki yarı başkanlık sistemiyle ABD'deki tam başkanlık sisteminin karması bir modeli öneriyorum. Bu modelde, Fransız sisteminin üniter yapısıyla ABD'deki başkanın yetkileri buluşturuluyor. Yani hem üniter yapı korunuyor, hem de tam başkanlık yetkileri kullanılabiliyor.

Madde Madde Cumhurbaşkanlığı Sistemi , Başkanlık Sistemin maddeleri .18 maddeyi tekrar gözden geçirelim.
1. Madde, “yargının tarafsızlığı”nın yanına bir de “bağımsızlık” kelimesi ekleniyor..

2. Madde, milletvekili sayısı 550’den, 600’e çıkarılıyor.

3. Seçilme yaşı seçmen yaşı ile eşitleniyor. 25’den 18’e indiriliyor.

4. Madde, Devlet Başkanı ve milletvekili seçimleri 5 yılda bir eşzamanlı yapılacak.

5. Madde, TBMM’deki oylamalarda yeter sayısı yeniden düzenleniyor.

6. Madde, TBMM’nin denetim yetkisi yeniden düzenleniyor. Muhalefetin engelleme ve meclisi çalışamaz hale getirmek, hakkın istismarının önüne geçilmesi yönünde bir düzenleme söz konusu

7. Madde, Partili Devlet Başkanına imkan tanınıyor.

8. Madde, Cumhurbaşkanının yeni unvanı Devlet Başkanı oluyor.

9. Madde, Devlet Başkanının yargılanmasını düzenliyor.

10. Madde, Başbakanlık makamı kaldırılacağı için Başbakan yardımcısı yerine Devlet Başkanı yardımcılığı getiriliyor ve artık Devlet Başkanı yurtdışına çıkarsa ona TBMM Başkanı değil, Devlet Başkanı 1. Yardımcısı vekalet edecek.

11. Madde, Seçim yenilenecek olursa milletvekili ve Devlet Başkanı seçimi birlikte yenilenecek,

12. Madde, Devlet Başkanına OHAL ilan yetkisi veriliyor, ancak nihai karar meclisin olacak.

13. Madde, Askeri Mahkemeler savaş hali dışında kaldırılıyor.

14. Madde, HSYK yeniden düzenleniyor. Yargı bağımsızlığından söz ediyorlar da, ister hükümet, ister meclis seçsin sonunda değişen bir şey yok. Kaldı ki, batıda vali de, emniyet müdürü de, başsavcı da seçimle gelebiliyor. Hatta mahkemelerde halk jürileri görev yapabiliyor. Ne var bunda!

15. Madde, Bütçenin hazırlanması ve TBMM’de müzakeresi ile ilgili.

16, 17, 18. Madde, Anayasadaki Başbakan kelimesi kaldırılıyor ve Başbakan, Cumhurbaşkanı yerine de Devlet Başkanı ifadesi kullanılıyor. Seçimle ilgili yeni düzenlemeler yapılıyor.

Bunların diktatörlükle ne ilgisi var..


BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDİR?

Yasama ve yürütmenin birbirinden sert bir şekilde ayrılmasıdır.

Özellikleri:

- Yürütme organı tek kişiliktir.
- Başkan halk tarafından seçilir.
- Başkan yasamayı feshedemez.
- Aynı kişi hem yasamada, hem yürütmede görev alamaz.
- Başkan yasama işlerine karışamaz.
- Yasama ve yürütme güçlerinin birbirinden sert olarak ayrıldığını ifade eden sistem olan başkanlık sisteminde yasama yürütmeyi, yürütme de yasamayı feshedemez.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİN DÖRT ANA AVANTAJI

Başkanlık sistemini savunan düşünceye göre bu sistemin dört ana avantajı var:

Doğrudan yetki: Başkanlık Sistemi’nde başkan doğrudan halk tarafından seçilir. Bazılarına göre bu; devlet başkanının gücünü dolaylı yollardan göreve getirilen liderlere kıyasla daha meşru kılar. ABD’de devlet başkanı halk oylamasından hemen sonra toplanan Seçiciler kurulu tarafından seçilir.

Kuvvetler ayrılığı: Başkanlık sisteminde başkanlık ve yasama meclisi iki paralel yapı olarak işlev görür. Bu sistemin destekçilerine göre; böylelikle her iki birim birbirini karşılıklı olarak denetleyerek suistimalin ve makamın kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş olur.

Hızlı karar mekanizması: Güçlü yetkilerle donatılmış bir başkan değişiklikleri ivedilikle işleme koyar. Fakat bunun yanında bazılarına göre kuvvetler ayrılığı sistemi yavaşlatır.

İstikrar: Sabit bir görev süresi olan devlet başkanı her an değişebilecek bir başbakana kıyasla daha istikrarlı bir ortam temin edebilir.


Turgut Özal'da Başkanlık Sistemi İstiyordu



8. CUMHURBAŞKANI TURGUT ÖZAL, TÜRKIYE IÇIN NEDEN BAŞKANLIK SISTEMI ISTIYORDU? HAYALINDE NASIL BIR YENI ANAYASA VARDI?





ANAYASA MAHKEMESİNİN,TBMM'NİN,MİLLETVEKİLİ VE BAKANLARIN HATTA HALKOYLAMASIYLA TÜRK HALKININ;BAŞKAN ÜZERİNDE DURDURMA-KARARLARINI SORGULAMA-İPTAL YETKİSİ VARDIR,TEK BAŞINA ASLA İKTİDARLIK DEĞİLDİR.


Turgut Özal parlamenter sistemi yerden yere vuruyor bumu

 demokrasi diyor


TURGUT ÖZAL


8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, sistem değişikliğini savunan
 isimler arasındaydı. Özal, "Başkanlık sistemi diyorum ben,
 başkanlık sistemi tabii Fransa gibi değil daha çok Amerika'ya
 yakın. Sebebini şöyle tahlil ediyorum; bakanların benim 
kanaatime göre bizim tecrübelerimize göre parlamento 
dışından olması lazım. Çünkü 6 senelik parlamento hayatımda
 şunu gördüm. Bakanlarla milletvekilleri arasına devamlı 
problem giriyor. Çünkü bakanın da milletvekilinin de seçim
 kaygısı vardır. Aynı yerde veya aynı grupta olmadıkları 
takdirde birbirlerine zıt hareketler yapıyorlar ve 
dejenerasyon başlıyor."


Süleyman Demirel - 

Başkanlık sistemi ve dar bölge seçim sistemi, içimde ...




SÜLEYMAN DEMİREL




9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de 2006 yılında katıldığı bir konferansta "başkanlık sistemi"nin olması gerektiğini belirterek, "Benim içimde kalan ukdeler... İsterdim ki siyaseten Türkiye, cumhurbaşkanını seçsin. Ben isterdim ki Türkiye dar bölge seçimine gitsin. Neden dar bölge seçimine gitsin? Çünkü İstanbul'un 70 tane milletvekili var, kaç tanesini tanıyorsunuz? Halktan kopuk bir Cumhuriyet olmaz. Sistem işlemiyor, temsili sistem işlemiyor. Ben isterdim ki bunu yapabilelim, yapamadık. Ben aslında isterdim ki Türkiye’de başkanlık sistemini yapalım. İçimde ukdedir yapamadık. Çünkü devlet büyük, ülke büyük, halk çok dinamik. Biz bu ülkeyi idare edemiyoruz. Ülkeyi idare edememe gelip giden hükümetlerin kusuru da olabilir, içinde vardır ama genelde sistemde değişiklik yapmamız lazım.'' demişti.

NECMETTİN ERBAKAN




Eski başbakanlardan merhum Necmettin Erbakan'ın genel başkanı olduğu Milli Nizam Partisi'nin programında, "Daha hızlı kalkınmaya mecbur olan Türkiyemizde devlet hizmetlerinin verimli, süratli ve kudretli yürütülebilmesi ve anayasamızın bünyemize intibakı bakımından daha mütekamil bir yapıya kavuşturulması ve tatbikattaki aksaklıkların giderilmesi için başkanlık sisteminin getirilmesini zaruri görüyoruz. İcra organının daha kudretli olması ve süratli çalışabilmesi için reisicumhurun tek dereceli olarak halk tarafından seçilmesi ve icrai organın düzeninin başkanlık sistemine göre tanziminin yapılması gerekmektedir." değerlendirmesinde bulunmuştu.

Programın 10. sayfasında yer alan ifadeler;




ALPARSLAN TÜRKEŞ



Eski MHP Genel Başkanı merhum Alparslan Türkeş, sistem değişikliğine ilişkin görüşlerine 1979 yılında yayımlanan "Temel Görüşler" adlı kitabında yer vermişti.

İşte kitabın o sayfası;



Türkeş, kitabın, "Güçlü İktidar Güçlü İrade, Tek Başkan Tek Meclis Sistemi" başlıklı bölümünde, şu ifadeleri kullanmıştı: "Milliyetçi Hareket, tek başkan, tek meclis sistemini savunur. Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti, dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır, kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak başkanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz. Her konuda bütünleşmeci olduğumuza göre, icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız. Türk tarih felsefesi ve tarihinde icra organı hiçbir zaman bölünmemiş, yani tek bir başkan tarafından yürütülmüştür. Milliyetçi Türkiye'de de demokratik milli cumhuriyet ilkesi içinde başkan, Türk milletinin yürütme organının tek başı olacaktır. Tek başkan sistemine uygun olarak yasama organı yönünden de tek meclis sistemini savunuyoruz. Avrupa krallık veya federal devlet rejimlerinin bir mirası olan senatonun, millet meclisi yanında yasama işlerini geciktirici bir hüviyet taşıması dolayısıyla kaldırılmasını istiyoruz."


MUHSİN YAZICIOĞLU





Eski BBP Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu da bir gazeteye verdiği röportajda cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini savunduklarını bildirmişti.



Yazıcıoğlu, sistem değişikliğine ilişkin, şunları kaydetmişti: "Parlamenter sisteme göre cumhurbaşkanının yetkileri çok fazla. Başkanlık sistemine göre yetkileri çok az. Bunu da yerli yerine oturtmak gerekiyor. Tercih yapılmalı. Başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi? Biz başkanlık sistemini savunuyoruz."



BÜLENT ECEVİT




Başbakan Bülent Ecevit de, başkanlık sistemine ilişkin, "Demokratik ve Parlamenter sistem, Türkiye için idealdir. Başkanlık sistemi, Türkiye için çok tehlikeli olur" demişti.







NEDEN BAŞKANLIK SİSTEMİ GELMELİ .

İŞTE ANAP- DSP- MHP İKTİDARINDA HORTUMLANAN BANKALAR!- 

"Bir gecede faizlerin 3 binlere, 4, binlere,5 binlere çıktığı gecelerde o bankadan kimlerin para çektikleri, kimlerin devlet malını gasp ettikleri aşikâr. Aslında biz henüz bunlara değinemedik. 



FARKINDAMISIN Halife Abdülhamit neise C.Reis Erdoğan odur. 1916 hainleri kimse 2016 hainleri aynısi odur 1923 te ne kaybettiysek 2023 de tümünü alacağiz.....BAŞKANLIK SİSTEMİNDE TÜM DETAYLAR , MADDELER .


Başkanlık Sistemi Nedir Başkanlık Sistemi Modelleri Nelerdir? Türkiye İçin Başkanlık Sistemi Demokratikleşme, İstikrar, Kurumsallaşma" başlıklı analizde, başkanlığın avantajları şöyle sıralandı . Başkanlık sistemi nedir? İşte tüm merak edilen soruların yanıtı

Biz tüm Hayır diyenlere Teröristin demiyoruz Ama tüm teröristler , Şer cephesi Hayır diyor .....Nedenmi Hayır diyor .....Çünkü #Kandırmak Kaos işlerine geliyor da ondan..Onlar.Kazanana kadar durmayacaklar. Bizde Kazanana kadar durmayacağız

Dış Mihrakların güdümündeki Bugüne Türkiye'de Kurulan Hükümetlerin Görevleri ve Etkileri ve Cumhurbaşkanlık Sistemein Gereklilikleri

Seçilecek Tek Bir liderleri Olamayan Hayırcı Hayırsızların Yalanları...... 15 Temmuzda banka ve market kuyruğuna girip 16 Temmuz sabahı olanlara tiyatro diyen kim varsa Başkanlığı istemiyor,karşı çıkıyor.


Yürütme yetkisinin halkoyu ile seçilen cumhurbaşkanına ait olacak başkanlık Sistemi , Cumhurbaşkanlığı Sistemi neye neden hayır diyorlar ? Neden evet demeliyiz . Bugün siyasetde Erdoğan Liderliğinde uyum var, krizi yok . Ama bu sistemle koalisynlarla yarın ne olur bilinmez.




Muhyiddini Arabi, Erbakan, Özal ve Erdoğan…Parçaları birleştiriyoruz































BİZ TÜM HAYIR DIYENLERE TERÖRISTDİR DEMIYORUZ .

AMA TÜM TERÖRISTLER , ŞER CEPHESI HAYIR DIYOR .

NEDEN ?


Referandumda Neden Evet Demeliyiz?

Yeni Anayasa Paketi İçeriği


100 yıl önceki zinciri kırmak için, Görünürde TürKürt Gerçekte Münafıklar ın 100 yıl sonra oyunu bozmak için Milletçe Ümmetçe Evet diyoruz.

İslama Bayraga Karşı birleşen Tüm inançsızları susturmak için Zafer için Millet Bayrak için İslam Ümmet için Türkiye için Hep Beraber Evet

Faili Meçhuller PKK nın KarakolKöy Baskınları Dalevereci Faizci hainliği Borç Batağını DinDüşmanlığinı devam ettirmek için HAYIR diyorlar.

Hiç birşey yapamıyacaklar Sadece Adice günü kurtarıp Vaziyeti muhafaza etmeye çalışıyorlar Evet Sıkıntı yok 》Reisle Türkiye İslam kazanacak.

BaşkanlıkGeldikten sonra 》YalanTarihi 》İngiliz Kemal ittifakları 》Hayır diyen Masonik çocukların rezillik ve onursuzluklarını göreceksiniz.






24 Ağustos 2015 Pazartesi

KÜRT GENÇLERDEN ERDOĞAN'A MEKTUP Canımızı Feda Etmeye Hazırız




KÜRT GENÇLERDEN ERDOĞAN'A MEKTUP 


Canımızı Feda Etmeye Hazırız  Kürt gençler, teröre karşı başlattıkları "Edi Bese-Artık Yeter" kampanyasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a mektup yazdı. Gençlerin mektubunda, "Fedakarlıklarınızın şahidiyiz. Baskılara rağmen haykırıyoruz: Kürtler ve Türkler kardeştir"

Emrah İnanç 'ın, kaleme aldığı mektup
Mektubun Metni

Sn Cumhurbaşkanımız, bizler, barıştan, kardeşlikten, huzur ve birliktelikten yana tavır almış Kürt gençleriyiz"

"Bizler, bu vatanı öz yurdu, ay yıldızlı şanlı bayrağı şerefi ve namusu olarak kabullenmiş, ülkenin bütünlüğüne kastetmiş teröristlerin ihanetine tanıklık eden, 'halkımız adına' halkımıza zulmeden terör örgütünün zulmüne maruz kalmış gençleriz. Kürt gençleri olarak, çocukluğu barut kokusu sinmemiş, rengarenk çiçekler ile bezenmiş dağ eteklerinde, yeşil bahçelerde, parklarda oyun oynayarak geçen, gençliğini, geleceğini, kariyerini, eğitimini bilgi ile dolduran mutlu insanlar yeni nesiller olsun istiyoruz. Sizin ve bu milletin hayali olan Yeni Türkiye'nin bir parçası olarak bu ülkede huzurla yaşamak isteyen Kürt gençleri olarak, Kürt gençliğine terör ve ölümden başka bir şey vadetmeyenlere 'edi bese-artık yeter' diyoruz.

Çeyrek asırdan daha fazla bir süredir Türk ve Kürt halklarına karşı hain saldırılar düzenleyen terör örgütlerinin ve diğer yapılanmaların da en büyük mağdurunun Kürt gençleridir.

CANIMIZI FEDA ETMEYE HAZIRIZ



"Dün olduğu gibi bugün de talihsiz yüzyılımızın acı feryadı ülkemizi ve ümmet-i İslam'ı sarmış bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beridir, hainlerle süren savaşımızda, bu vatan uğruna canlarını feda eden şehitlerimiz gibi vatan ve millet sevdalısı asil bir Kürt gençliğinin de bu uğurda canlarını feda etmeye hazır olduğunu bilmenizi isteriz. Bir hilal uğruna gözünü kırpmadan canını feda eden yiğitler gibi binlerce hatta yüz binlerce Kürt genci kardeşlik, birlik ve beraberlik için, şanlı bayrağımızın korkusuzca dalgalanması için üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye hazırdır."

Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Biz çözüm için her yola başvururuz", "Baldıran zehrini içmekse, biz o baldıran zehrini içeriz, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin" sözlerinin hatırlatıldığını belirten İnanç, mektupta şu ifadelere de yer verildiğini aktardı:

"Bu ülkede kardeşlik hukukunu siz başlattınız. İnsan haklarına saygı, demokrasi, özgürlükler için her türlü engellemelere rağmen siz mücadele verdiniz.


Anadilde 24 saat yayın yapan devlet televizyonu, Kürtçe seçmeli ders olmasını, yerleşim yerlerine Kürtçe adların geri iadesini, en büyük teşviklerin bölgeye verilmesini siz sağladınız. Biz bu coğrafyanın gençleri olarak, sizin Kürt kardeşleriniz için yapmış olduğunuz fedakarlıkların şahidiyiz ve üzerimize gelen tüm baskılara, tehditlere rağmen yüksek sesle haykırıyoruz: Kürtler ve Türkler kardeştir. Hiçbir oyunun bizim kardeşliğimize halel getirmesine izin vermeyeceğiz.


Bizler Kürt gençleri olarak, yüzyıl önce oynanan oyunların tekrar sahneye koyulduğunun farkındayız ve açık yüreklilikle söylüyoruz: Sizi Abdülhamit Han'ın yalnızlığına bırakmayacağız."



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın terör sorununa karşı tüm engellemelere rağmen en somut ve samimi adımları attığının vurgulandığı mektupta, şunlar belirtildi:

"Sizin cesur ve kararlı çabalarınıza rağmen her fırsatta Çözüm Süreci'ni baltalamaya çalışanlar, bizlerin hayatlarını hiçe sayanlar bugün yine aynı riyakarlık ve ihanetle ülkeyi ateşe atma derdindeler. İnanıyoruz ki ateşin İbrahim'i yakmadığı gibi, bıçağın İsmail'i kesmediği, balığın Yunus'u yutmadığı gibi tüm hain emeller ve planlar boşa çıkacak ve terörün fitne ateşi bu milleti yakmaya muvaffak olamayacaktır.

Biz Kürt gençlerinin hayatlarını hiçe sayarak, çocuk yaştakilerin eline silah ve molotofkokteyli verip, Batı'nın finansal ve fitnesel gücünü arkasına alarak ülkemizde ve yaşadığımız bölgelerde fitne duvarları örmeye kalkışan; dinimiz, mezhebimiz ve meşrebimiz ile uyuşmayan bu ihanet sarmalına vatan sevdalısı Müslüman Kürtler olarak müsaade etmeyeceğiz."

Bugüne dek Kürt gençleri için bir tek olumlu adım atmayıp, onları hep ön saflarda ölüme ve eyleme yollayan yapılanmaların Kürt halklarının haklarını temsil etmediler.


"Düğünlerde havai fişek patlatıldığında bile yüreği ağzına gelen annelerimizin gözyaşı dinsin diye, oğlu askerde olan ve her çalan telefonda yüreği ağzına gelen vakarlı anne-babalarımız için 'edi bese-artık yeter' diyoruz. Baldıran zehri içerek hiçbir tehdide boyun eğmeden çıktığınız bu yolda bizler de ülkenin huzur ve birlikteliği için sadece elimizi değil bedenlerimizi de taşın altına koyarak,

Edi bese - Artık yeter'
diyoruz.

Türk, Kürt, Laz, Çerkez kim olursa olsun, birlikte yaşadığımız tüm kardeş halkların teröre karşı 'edi bese-artık yeter' demesini istiyoruz. Hayatının baharında yitip giden tüm canlar için, yetim kalan çocuklar gözü yaşlı aileler için 'Edi bese - Artık yeter' diyoruz."


TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARINA DUYURU 

“Kalbimiz Sizinle Birlikte Biz Olarak Atıyor”

Son günlerde artan itaatsizlik ve ne yazık ki terör hareketleri ile Kürt gençlerinin zihnen, fikren ve kalben hiçbir bağlantısı yoktur.

Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Kürt gençlerinin yanı sıra dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt genci, Türkiye sevdalısıdır. Türkiye aşığıdır. Türkiye ile birlikte ağlar. Türkiye ile birlikte güler.

Bugün bize büyük görevler düşüyor. Bedenlerimiz bu büyük görevleri kaldırabilir mi bilmiyoruz ama en ağır yükün altına girmeye hazırız. Hepimiz her gün olduğu gibi ne için yapılırsa yapılsın terörü lanetliyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Biz hepimiz Türkiye’yiz. Bunun bilincindeyiz ve biz derken bu ülkede yaşayan herkesi kastediyoruz.

Çeşitli platformlarda Kürtleri temsil ettiğini iddia eden hiçbir siyasi oluşumu kabul etmiyoruz. Terör örgütleri ile direkt ya da endirekt bağlantısı olan hiçbir yapılanmayı tanımıyoruz. Eline silah, molotof ya da taş verilmiş kardeşlerimizin hain terör çeteleri, savaş ağaları ve yabancı istihbarat örgütlerinin elinden kurtarılmasını istiyoruz.

Bin yıldır ya da iki binyıldır ya da on bin yıldır fark etmez, birlikte yaşadığımız bu coğrafyada büyük bir millet olarak var olduğumuz ilk günden itibaren olduğu gibi son gün olan kıyamete kadar birlikte yaşayacağız.

Geçmiş geçer gelecek bakidir. Biz geleceğimizi, Türk milleti, İslam ümmeti, Kürt kardeşlerimiz olarak hep beraber kurmaktayız. Diyarbakır’daki Kürt kim ise Kerkük’de ki Türk, Trabzon’daki Türk ne ise Kamışlı’da ki Kürt vel-hâsılı tüm sevgi dolu kalplerimizin birlikte attığı memleketlerde yaşayan kardeşler aynıdır.

Sizden tek isteğimiz, biz kardeşlerinizi sizde sevmeye devam edin, kalben bizi sevdiğinizi bir Azerbaycanlı kadar bir Kuzey Kıbrıslı kadar hissedelim.

Birlikte biz Türkiye’yiz birlikte biz daha büyük daha güçlüyüz Türkiye’yiz. 


Emrah İnanç
DESTEK İÇİN : www.edibese.org
adlı internet sitesi üzerinden imza kampanyası topluyor.
https://twitter.com/_EdiBese



Konuile ilgili :
KÜRDİ : "Daxwaza we nasîna welatekî be, li wî welatî binêrin ku mirovan bi çi avayî dimirin.


TÜRKİ : “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” 

KÜRDİ

“Dilê me bi we re ye û em yek dil in”
Di rojên dawî de mixabin bûyerên nebaş derdikevin holê. Em dixwazin bê zanîn ku di tu mijarê de têkilîya cîwanên kurd bi wan bûyeran re tune ye.

Di gel Kurdên li Komara Tirkîyeyê dijîn, li hemû cîhanê her Kurdek ji Tirkîyeyê hez dike û herkes dildarê Tirkîyeyê ye. Bi Tirkiyeyê re digirîn û bi Tirkiyeyê re dikenin.

Îro wezîfeyeke mezin dikeve ser milê me. Gelo laşê me yê lawaz dê bikaribe vê barê giran rake, bi rastî em nizanin. Lê em dîsa amadene vê barê giran rakin ser milê xwe. Em hemû mîna her carî, ji ku alîyê dibe bila bibe bûyerên xirab şermezar dikin. Em welatiyê vê dewletê ne. Em hemû bi hev re Tirkîye ne û haja me ji vê yekê heye.

Em tu tevgerên sîyasî yên ku di platformên cûr bi cûr de dibêjin ku nûnerên Kurdan in, qebûl nakin. Em tu bûyerên nebaş pêşnîyar nakin û em her tim li dijî wanin.

Bi hezar salane em wek bira li ser vê ernîgariya qedîm bi hev re dijîn. Li ser vê axê em bûne yek netew. Mîna berê ev biratiya me heta roja qiyametê dê berdewam bike.

Paşeroj borîye êdî nayê, ya girîng pêşeroj e. Emê siberoja xwe wek Kurd, Tirk û Ûmmeta Îslamê bi hev re ava bikin. Li Dîyarbekirê Kurd çibe, li Kerkûkê jî Tirk ew e. Li Trabzonê Tirk çîbe, li Qamişlo jî Kurd ew e. Di navbera wan de tu cudatî tune ye. Her wiha dilê me bi hev re ye, heta dawî jî dê wisa bibe. Yek daxwaza me ji we heye. Hûn me wek birayê xwe bibinin û wisa ji me hez bikin. Em dixwazin we mîna Azerbaycanîyek û mîna Bakurê Qibrîsîyek hîs bikin.

Em bi hev re tirkîye ne û emê bi hev re bibin welateke hêzdar.

Edi , Bese, Artık Yeter : SENDE İMZALA

23 Ağustos 2015 Pazar

PKK dan KAÇAN TERÖRİSTLER Kimse teslim olmaktan korkmasın







Teslim olan PKK'lılardan şok ifşaatlar
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 24-25 Temmuz 2015 gecesi TSK’nın Kandil’e yaptığı ağır hava operasyonlarından sonra fırsat bularak terör örgütü PKK’dan kaçarak 28 Temmuz tarihinde güvenlik güçlerine teslim olan 3 terörist, örgütte anlatıldığının aksine Türkiye’de askerler tarafından çok iyi karşılandıklarını ifade ederek, arkadaşlarına da teslim olmaları çağrısında bulundular. Teröristler, bundan sonra hayatlarında herhangi bir vatandaş gibi yaşamak istediklerini söyledi.

Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 3 terörist, 24-25 Temmuz gecesi TSK'nın Kandil'e gerçekleştirdiği hava operasyonlarından sonra 28 Temmuz'da PKK terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim oldu.
Teslim olanlardan 'Zozan' kod adlı terörist güvenlik güçlerine verdiği ifadede, 24-25 Temmuz gecesi TSK'nın Kandil'e gerçekleştirdiği hava operasyonları sırasında yaşadıklarını şöyle anlattı:

'Çok arkadaşımız öldü gözlerimizin önünde. Biz nasıl sağ kaldık bilmiyorum. O gece bana verilen görevleri bitirerek yatmaya gittim. Gece yarısı hiç duymadığım kadar büyük patlamalarla uyandım. Uyku sersemi ne olduğunu anlamadım. Herkes bağırarak sağa sola koşuyordu, kaldığımız yerin yakınında bir alev topunu gördüm sonra çok büyük bir patlama sesi geldi. Silahımı bile yanıma alamamıştım. O anda üstüme 2 veya üç arkadaşım yığıldı. Altlarında kaldım. Bir süre öylece dondum, düşünmek istiyordum ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Ne olmuştu, bu patlamalar alevler neydi anlayamadım.'

Sadece PKK terör örgütünün lider kadrosunun girdiği, 20 metre derinlikte olan bir cephanelikten bahseden 'Zozan' kod adlı terörist, TSK'nın gerçekleştirdiği hava operasyonunda çok büyük patlamalar olduğunu, bu cephaneliğin de vurulmuş olabileceğini ifade etti.

Operasyonlardan sonra arkadaşlarıyla kamptan olabildiğince uzağa kaçtığını kaydeden 'Zozan', PKK terör örgütüne ait diğer kamplardan da alevler yükseldiğini belirtti.

'Bu jetleri Allah gönderdi, kaçma fırsatı bulduk'

Zozan, ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

'Bir ara rüyada mıyım dedim kendi kendime, kıyamet mi geldi dedim. Normalde namaz kılan biriydim. Annem babam kardeşlerim herkes namaz kılar bizim ailede ama beni bu kampa getirdikleri günden beri ne namaz kılabildim, ne de oruç tutabildim. Kesinlikle İslam ile alakalı bir tek söz dahi edemezsiniz buralarda. Örgüte katılanlar kısa bir süre sonra gerçeği görerek hemen pişman oluyorlar ama kaçmaya karar verdiklerinde bunu hemen yapamıyorlar. Çünkü, kaçıp yakalandığın zaman hemen infaz ediyorlar seni. Bu jetleri Allah gönderdi herhalde. O kargaşadan yararlanarak çok arkadaş kaçtı. Biz üç kişi birlikte hareket ettik. 3-4 gün yürüdük Türkiye'ye doğru. Elimizde silah da yoktu. Geçtiğimiz yerlerde örgütün kullandığı barınma yerleri vardı. Oraların uzağından geçerek kendimizi güvenceye alacaktık ama o yerlerin çoğu da devam eden günlerde jetler tarafından vurulmuştu. Sadece yoğun dumanlar çıkıyordu hala.'

PKK kamplarına kandırılarak götürüldüğünü kaydeden 'Zozan', 'Geldiğimizde her şeyin yalan olduğunu anladım ama artık iş işten geçmişti. Kaç sefer kaçmayı düşündüm ama cesaret edemedim. Kaçmaya yeltenenleri ya öldürüyorlardı ya da ölmekten beter hale getiriyorlardı. Artık kaçmayı düşünemez bir hale gelmiştim. Ben yaşamak istiyordum ama böyle değil. Allah razı olsun o jetlerden ki bana ve birçok arkadaşa bu fırsatı verdiler' ifadelerini kullandı.


'Kimse teslim olmaktan korkmasın'

Çok zor şartlar altında yaşadıklarını belirten Zozan, şöyle devam etti:

'Hep bulgur ve kuru fasulyeye talim ediyorduk ki onlar da rezaletti. Anamın yaptığı yemekleri çok özledim. Beni bırakın gideyim, kimseyi öldürmedim, kamptan dışarı bile çıkmadım. Orada herkes eziliyor. Zor şartlar altında yaşıyorlar. Kalanların içinde kararsızların sayısı oldukça fazla. Gerçi şu anda kaç kişi kaldı bilmiyorum. Bu felaketten sonra çok yaşayan yoktur herhalde.

Buradan kalanlara sesleniyorum, gelin, teslim olun. Size anlatılanlar hiç doğru değil. Ne öldürdüler ne de üstümüze beton döktüler. İşte, gördüğünüz gibi sapasağlamız. Kimse teslim olmaktan korkmasın. Güvenlik güçleri bize son derece iyi davrandı. Korkmayın gelin ve yeniden doğun. Bu fırsat bir daha elinize geçmeyebilir.'


YENİ AKİT


PKK‘ya ağır darbe: 31 günde 930 terörist öldürüldü


Çözüm sürecini engellemeye dönük eylemleri artıran terör örgütü PKK, güvenlik güçlerince günlerdir hem karadan hem de havadan yapılan operasyonlarda ağır darbe aldı.

Türkiye'nin huzur ve barışını hedef alan, çözüm sürecini engellemeye dönük eylemleri artıran terör örgütü PKK, güvenlik güçlerince günlerdir hem karadan hem de havadan yapılan operasyonlarda ağır darbe aldı.

31 günde 930 terörist öldürüldü. 570'i Irak'ın kuzeyindeki kamplarda vuruldu.

33 günde 230 terörist teslim oldu.

Beytüşşebap'da 22 terörist öldürüldü.

HAVA HAREKATLARINDA HEDEFLER BAŞARIYLA İMHA EDİLDİ

Yurt içindeki operasyonların yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) hava operasyonlarıyla da önemli zaiyatlara uğrayan PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki Zap, Metina, Gara, Avaşin-Basyan, Sinath Haftanin, Hakurk ve Kandil'de kullandıkları alanlar 250 kilogramlık lazer güdümlü füzelerle başarıyla vuruldu.

Diyarbakır'dan kalkan savaş uçakları örgütün söz konusu bölgelerdeki sığınak, barınak, depo, lojistik nokta ve barınma alanlarıyla, mağaralarıyla mühimmatlarının hedef alındığı operasyonlara karadan da destek verildi. Çukurca 2. Hudut Tugay Komutanlığına bağlı Işıklı 3. Hudut Tabur Komutanlığı Gezgintepe Üs Bölgesinde konuşlu bulunan ve "cehennem topu" olarak bilinen 40 kilometre menzile sahip fırtına obüsleriyle terör örgütü PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki kampları ateş altına alındı.

Belirlenen hedefler başarıyla etkisiz hale getirildi.

PKK YÖNETİCİLERİ ÜÇE BÖLÜNDÜ
TSK'nın PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki kamplarına yaptığı hava operasyonları, örgütün üst düzey yönetiminin üçe bölünmesine ve Kandil kampını terk etmesine de neden oldu.

Operasyonların ardından Kandil'de bulunan terör örgütü mensuplarının üçte biri kampı terk etti. Üst düzey yönetim ise üçe bölündü. Yöneticilerden bir kısmı kampta kaldı, aralarında Murat Karayılan'ın da bulunduğu bir kısmı İran topraklarına geçti, geri kalan yöneticiler ise Suriye'nin Cizire bölgesinde saklandı.

Şırnak'ta F-16 uçağı ile Düğün Dağı'nda tespit edilen iki Doçka mevzisi ile bir havan mevzisine, ayrıca Karaçalı Tepe'deki terörist gruba yönelik hava harekatında da hedefler tam isabetle vuruldu.


BU KÜRT - TÜRK DEĞİL, MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR


 BU KÜRT - TÜRK DEĞİL,  MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR VE YAPILMAK İSTENEN TAM DA BUDUR

Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar, ifadesini kullanan Kaplan, "Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!


BUNUN ADI İHANETTİR! İHANET!

Türkiye'nin dört bir taraftan dışardan ve içeriden topyekûn bir saldırıya maruz kaldığı kritik, zorlu bir zaman diliminde, “Türkiye mosmor oldu!” diye manşet atan bir gazete bu ülkenin gazetesi olabilir mi?
Böyle bir gazete, ülkesiyle savaşan, halkıyla, halkın değerleriyle, ruhkökleriyle savaşan, küresel şer güçlere çalışan, Sahibinin sesi, satılık bir müsveddedir sadece!

Ülke içinde bir partinin, bir sosyal kesimin sesi olan bir gazeteden değil, Türkiye'ye saldıran şer güçlerin sesi, sözcüsü olan bir gazeteden, hatta gazetelerden, medya gruplarından sözediyoruz artık!
İhanettir bu! İhanet!

Düşünsenize: Türkiye, ekonomisini büyütüyor, stratejik hedeflerini büyütüyor, ufkunu bütün bir medeniyet coğrafyasına yayıyor, genişletiyor... özetle, her bakımdan büyüyor!

Bu, bütün küresel güçleri, rahatsız ediyor, hatta çıldırtıyor! Hakimiyetlerini Osmanlı'nın çökertilmesinden sonra bizim medeniyet coğrafyamızı talan etmelerine, lime lime parçalamalarına, sonra da bu parçaları etnisite, aşiret, mezhep farklılıklarını kaşıyarak birbirine düşman etmelerine ve düşürmelerine borçlu olan küresel şer güçler, Türkiye'nin büyümesine, toparlanarak yeniden geImesine, tarihe yürümesine çıldırıyor, Türkiye'ye dört bir cepheden savaş ilan ediyorlar!

Böyle bir zaman diliminde böyle bir ülkenin elitleri, partileri, medyaları, sosyal, siyâsî ve ekonomik güç çevrelerinin bu saldırıya karşı göğüslerini siper etmeleri gerekir, değil mi?
Ama Türkiye'de tam tersi oluyor: Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar!

Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!
İşte buna isyan ederim ben arkadaş! İhanettir bu! İhanet!

Şer güçlerin Türkiye'ye niçin saldırdıkları çok açık! Hâl böyleyken, Türkiye'deki “muhalefet” partileri, tam da şer güçlerin istediği şekilde hareket ediyor ve Türkiye'yi büyüten, stratejik hedeflerini derinleştiren, mazlum dünya Müslümanlarının umudu hâline getiren ve küresel sisteme -üstelik de sistemin içinden!- meydan okuyan Tayyip Erdoğan'a vuruyorlar! Ve terörden medet umuyorlar alçakça!
Bunun adı ihanettir! İhanet!

DİKKAT! DARBE ORTAMI OLUŞTURULUYOR!

Bu ülkede ne kadar çok hain, ne kadar çok satılık pespaye şahsiyetsiz tip varmış meğer! Ve nasıl da fırsat kolluyorlarmış!
Terörden medet umarak ülkeyi boğmaya değil kenetlenmeye ve şer güçlerin tezgâhlarını püskürtmeye ihtiyacı var ülkenin!
Şunu bilelim: Bu ülkede, darbe filan olmaz, demeyin! İpler, bu ülkenin çocuklarının elinde değil hâlâ! O yüzden rahatça karıştırıyor, cehenneme çeviriyorlar!

Koalisyon tuzağı püskürtüldü; şer güçler ve şebek-e-leri tek kelimeyle kudurdular! Ölümlerden medet umuyor alçaklar! Tam bağımsızlık savaşı sürecek! Türkiye'nin tam bağımsızlık yürüyüşünü engellenemeyecek!
Altını çiziyorum: CHP koalisyonu kurulamadı! CHP koalisyonuyla Türkiye'nin boynuna IMF tasmasını geçirecekler ve Türkiye'yi yeniden Washington'un, Londra'nın, Brüksel'in ve Telaviv'in kölesi hâline getireceklerdi. CHP koalisyonu kurulamayınca düğmeye basıldı!

Şer güçler, şebek-e-leri CHP, DHKPC, PKK, PÇete topyekûn saldırıya geçtiler: Terör tırmandırılıyor, kaos ortamı büyütülüyor ve Türkiye yönetilemez hâle getiriliyor!
Darbe ortamı oluşturuyorlar! Şimdiden “sıkıyönetim” telâffuz edilmeye başlandı bile! Bir sonraki adım darbedir! Aman dikkat, diyorum.

ERDOĞAN, SÂKİN YE KUCAKLAYICI OLMALI

Tayyip Erdoğan'ın bütün saldırılara, provokasyonlara rağmen sükûnetini koruması, toplumun bütününü kucaklaması, eleştirilere metanetle ve Hz. Eyüp sabrıyla yaklaşması gerektiğini hatırlatıyorum.
Çok zor bir süreçten geçiyor Türkiye. Bu zorluğu, gerilimi tırmandırarak değil, sabırla, basiretle ve toplumun bütününü kucaklayarak aşabiliriz ancak!

Şimdiden uyarıyorum: Türkiye'nin önünü açacak, İslâm dünyasını toparlayacak tek adam Tayyip Erdoğan! Allah, bu ümmetin kalbine tek bir kişinin sevgisini yerleştirdi: Tayyip Erdoğan.
O yüzden Erdoğan'ın bu süreçte, çok dikkatle ve rikkatle, şefkatle ve merhametle, basiretle ve sükûnetle hareket etmesi gerekiyor! Yoksa her şey bitebilir!

MÜSLÜMANLARLA KÂFİRLERİN SAVAŞI!”

Türkiye'de bir boşluk oluştu; şer güçler ve hain şebek-e-leri, topyekûn saldırıya geçtiler: Şer güçler, dışardan terörle vuruyor! Şebek-e-leri, içerden boğazına çöküyor bu ülkenin!
Topyekûn bir saldırı var ülkemize! Bu saldırıyı, hep birlikte, tek bilek tek yürek olarak göğüsleyebiliriz ancak!
Şer güçler, Türkiye'yi dize getirmek istiyorlar! Şebek-e-leri ise Türkiye'yi dizinden, sırtından vurarak şer güçlere teslim etmek istiyorlar!

Partiler, şer güçlerin ve şebek-e-Ierinin iğrenç oyunları karşısında anında kenetleneceklerine kelepçe geçirme yarışı sergiliyor! Olmaz bu, olmaz!
Bunların hiçbiri bir şehit annesinin basiretine ve ferasetine sahip değil. Bir Kürt şehit kardeşimizin annesi, “Bu, Kürt-Türk savaşı değil; Müslümanlarla kâfirlerin savaşı!” dedi!
Hepimiz bu bilince ulaşırsak her saldırıyı püskürtürüz! Ülkede herkes bu bilince ulaşmazsa birbirimizle boğuşur durur, leş kargalarına, kurda kuşa yem oluruz -Allah korusun!


İslâm’ı kaybedersek, hiçbir şeyi kazanamayız!

Türk-Kürt-Arap, dün Haçlılarla savaştı.
Bugün Haçlıların çocukları, ırkçılık virüsü bulaştırdı.
Bin yıllık kardeşlerin arasını açtı, kuyularını kazdı, birbirlerine düşman yaptı. Dışarıdan bin yıldır çökertemedikleri İslâm'ı, şimdi içeriden çökertmeye çalışıyorlar.

İKİ TARİHÎ STRATEJİ

Bunun için uyguladıkları strateji, “Karşı İslâm Savaşı” stratejisi. 100 yıldır bu stratejiyi uyguluyor emperyalist Batılılar.
Bu stratejinin iki temel tarihî aşamaya sahip olduğunu görüyoruz.

1. STRATEJİ: DEVLETİN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

Birinci tarihî evre, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilâfetin bitirilmesi ile başlayan ve Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesine kadar süren 70-80 yıllık evre.
Birinci evrede, Müslüman toplumlar, sekülerleştirildi; tepeden Jakoben yöntemlerle İslâm'dan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Burada seküler elitler, kilit rol oynadı. Özetle bu birinci evrede seküler elitler, devleti İslâm'dan arındırdılar.

2. STRATEJI: TOPLUM'UN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

İkinci evre, Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesini acilen zorunlu kıldı: Küresel sistem, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilafetin bitirilmesiyle bu işin bittiğini, İslâm'ın tarih sahnesinden çekildiğini düşünüyordu.
Ama öyle olmadığı anlaşıldı: İslâm'ın tarih sahnesinden çekilmek şöyle dursun, yeniden ve güçlenerek tarih sahnesine çıkma emareleri gösterdiğini gördü. Ve bizzat NATO Genel Sekreteri Willy Cleas'ın ağzından “İslâm'ın küresel sistemin önündeki en büyük tehdit” olduğunu ilan etti ve İslamofobi 'yi, NATO doktrini hâline getirdi.

Bu ikinci evrede, bu kez, Müslüman toplumlar içeriden sekülerleştirilme projelerine tabi tutuldu: İslâm dünyasına ırkçılık, sosyalizm, liberalizm gibi seküler ideolojiler yerleştirildi: Müslüman toplumların genç kuşakları böylelikle zihnen sömürgeleştirildi!
Bu ikinci tarihî evrenin en tehlikeli ideolojilerinden biri ırkçılıktı: Irkçılık, modern süreçte, ulusçuluk formunda Osmanlı'yı darmadağın etmişti.

Postmodern süreçte ise ırkçılık, bu kez etnik kimlik formunda bizzat Müslüman toplumları ümmet bilincinden uzaklaştırdı; lime lime etti: Tehlikeli atomlaşmaların, ayrışmaların, düşmanlıkların eşiğine sürükledi.
Böylelikle emperyalistler, postmodern süreçte, bir yandan icat ettikleri terör örgütleriyle, diğer yandan da etnik kimlik paganizmiyle Müslüman toplumları zihnen de parçalayarak kolayca yönetebilecekleri, şekillendirebilecekleri elverişli bir imkân elde etmeyi başardılar.

İSLÂM'I KAYBEDERSEK, TARİHTEN SÜRGÜN EDİLİRİZ!

Şunu bilelim: İslâm'ı kaybedersek, hiç bir şeyi kazanamayız! Aksine her şeyi kaybeder, ilâhî tokadı yer, tarihten sürgün ediliriz!
Peki, nasıl ve niçin?
Yeryüzünde bütün farklı etnik, dînî, kültürel ve felsefî farklılıklara yalnızca İslâm hayat hakkı tanıdığı için.
Bütün farklılıkların adalet, hakkaniyet, kardeşlik ruhu içinde yaşayabildiği “barış yurdu”nu yalnızca İslâm kurduğu için.
Bin yıllık medeniyet tecrübesini Kürtlerle Türkler, aynı ruhla ve aynı ufka bakarak Haçlılarla ve Moğollarla birlikte savaşarak kurdukları için.

Ve nihayet en önemlisi de, İslâm'ın hâkim olduğu bütün kıtalarda, bütün coğrafyalarda deri ve ırk değil, adalet, hakkaniyet ve sulh'ün hâkim olmasından ötürü hiçbir kavmin dili, kültürü yok edilmediği, -Batı sömürgecilik ve emperyalizm tecrübesinin yıkıcılığının ve yok ediciliğinin aksine- bütün bu farklılıklar hakikat'in, adalet'in, kardeşliğin ve selamet'in tesisine katkıda bulunacak ölçüde zenginlik olarak görüldüğü, bu yüzden hiç bir kavmin dili, etnik özellikleri hiçbir zaman yok edilmediği ve zenginliğe dönüştürülen muazzam ve muazzez bir hakikat medeniyeti inşa edilebildiği için.

TARİHÎ FIRSAT!

Sözün özü: Dün Kürtlerle Türkler binyıl boyunca birlikte hareket ettiler, tarihi birlikte inşa ettiler ve insanlık tarihinin akışını değiştirdiler.
Bugün de aynı şeyi yapabilirler ama tek bir şartla: Aynı İslâmî kardeşlik ruhuyla donanarak aynı İslâmî hedeflere yürüyebilirlerse...
Aksi taktirde, Türkler de kaybeder, Kürtler de. Ve haksız, zorba Batı emperyalizmi bölgemizi ve bizim üzerimizden de dünyayı tepe tepe sömürmeye devam eder. Sonuçta, bunun vebalini Türkler de, Kürtler de ödeyemez!
Tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, hem tarihin çöp sepetini boylarlar hem de insanlığın hakikat medeniyetine kavuşma imkânını ilkel gerekçelerle berhava ettikleri için Huzur-u İlâhi'de sorgulanır ve bunun hesabını veremezler!

Tarihî bir fırsat var önümüzde: Bu tarihî fırsatı göz göre göre tepmeyelim ve emperyalistlerin oyunlarını başlarına yıkmak ve insanlığı hakikat medeniyetiyle yeniden buluşturma kutlu yolculuğuna çıkmak için İslâmî idealler etrafında taze bir ruhla ve heyecanla toplanalım, hem geleceğimizi kuralım ve kurtaralım hem de insanlığın insanca ve hakça bir dünyaya kavuşma hakkını yerine getirme sorumluluğuyla yeniden kardeş olalım, diyorum.

SELÇUKLU'NUN VE SELAHADDİN'İN TORUNLARI, UYANIN!

Dün Türklerle Kürtler, yani Selçuklu'nun torunları ile Selahaddin'in torunları Haçlılara karşı omuz omuza savaştılar; İslâm'ın bayraktarlığını birlikte yaptılar!
Ama bugün Haçlıların çocukları tarafından birbirlerine kırdırıIıyorlar!
Uyanın ve bozun bu oyunu!
Tarihî bir sınavla karşı karşıyayız. Eğer bu oyunu bozabilirsek, sınavı başarıyla veririz. İşte o zaman kimse duramaz bizim karşımızda! Kimse durduramaz bizi bir daha -Allah'ın yardımıyla!

Sözün özü: İslâm'ı terkederseniz, Allah da terkeder sizi, tarih de. Sürgün yersiniz, sürülürsünüz, sürünürsünüz, süründürülürsünüz -Allah muhafaza!

YENİ ŞAFAK / Yusuf Kaplan


PKK 40 KIZI DAĞA KAÇIRIP TECAVÜZ ETTİ .
















BU SAVAŞ KÜRTÜRK DEĞİL
MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR

PKK 40 KIZI DAĞA KAÇIRIP TECAVÜZ ETTİ .


"Bir ilçemizde kadınlar gece vakti 'toplantı var' denilerek evlerinden alınıyor, kocaları karşı çıkınca da ölümle tehdit ediyorlar. Bir ilimizde 40'a yakın genç kız dağa kaçırılarak , 40 kıza da tecavüz ediliyor ve 'siz bu halde ailelerinize dönemezsiniz' denilerek orada zorla tutuluyor.

İnsanlarımız namuslarıyla tehdit ediliyor. İslam dininin insanları köleleştirdiği savını ortaya atarak, inançlı vatandaşlarımıza Marksist, Leninist bir düşünce biçimini aşılamaya, onları kendi emelleri için kullanmaya çalışıyorlar.

PKK'nın dağ kadrosunda 6 bin civarında çocuk bulunuyor. Sadece son iki yıl içinde bölgemizde 20 yaşın altında 22 kişi, ya teslim olmuş ya kaçırılmış ya da güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırılarda yer almıştır."

AĞRI VALİSİ / Musa Işın



PKK KÜRTLERİN YAŞAM HAKKINI ELLERİNDEN ALIYOR
PKKHDP KIZLARINIZI İĞFAL EDEN,DAĞDAKİ BARONLARA PEŞKEŞ ÇEKEN ÖRGÜTLERDİR.

EY KÜRT KARDEŞİM PKK-HDP BİRDİR ve AYNIDIR :


İnsanların namuslarıyla tehdit edildiği , Kürtçülük perdesi altında, canına, malına, namusuna, mukaddesatına düşman olan ve Kürtleri yok etmeye çalışan cani bir örgütle karşı karşıya olunduğunuzu fark edin .

"Sizin adınıza sizi öldüren, haraç toplayan, araçlarınızı yakan, gencecik kızlarınızı iğfal eden, dağdaki baronlarına peşkeş çeken, Kürt halkının kutsal bildiği bütün değerlerine savaş açan bir örgütün, Kürtler'in hakkını savunduğunu aklını, izanını, vicdanını, insafını kaybetmemiş hiç kimse iddia edemez"


PKK’LI ÇOCUK GERÇEĞİ : PKK'NIN DAĞ KADROSUNDA 6 BİN 300 DOLAYINDA ÇOCUK BULUNUYOR.

PKK’nın dağ kadrosunda 6 bin civarında çocuk bulunduğunu hatırlatan Vali… acı tabloyu şö özlerle özetledi; “Sadece son iki yıl içerisinde bölgemizde 20 yaşın altında 22 kişi ya teslim olmuş, ya kaçırılmış ya da güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırılarda yer almıştır. Geçtiğimiz yıl 10 tane üniversite öğrencisi, 2 tane lise öğrencisi kız terör örgütü tarafından dağa kaçırılmıştır. Şehir yapılanmalarında bir sürü gencimiz kandırılarak, ellerine silah verilerek çatışmaya sokulmuştur. Ama PKK bu vahşi yüzünü kapatmak için çatışmalarda ölü olarak ele geçirilen kişilerin üzerinden ajitasyon yaparak karalama kampanyası yürütüyor. Seçimden önce kaçırılan 21 kişinin, 2 lise ve 10 üniversite öğrencilerinin, seçimin hemen akabinde kaçırılan 70 kişinin yaş ortalamasını sormak lazım. Bunların çoğunluğu 15-19 yaş arası.”
Selahattin Demirtaş, çocuklara teröristçilik oynatırken sen tatildeymişsin doğru mu?